-Timsah Ateşi’ni sahnede ilk kez izlediğinizde ne hissettiniz?
Müthiş! Bir kere “Timsah Ateşi” harika sahnelendi; yönetmenimiz Mehmet Ergen yine muazzam bir iş çıkardı. Oyuncu arkadaşlarım harika oynadılar, sahne arkasındaki ekibimiz çok sağlamdı.. Oyun bittiği an aklımdan ilk geçen cümleyi hatırlıyorum: “Ekipçe çok iyi bir iş çıkardık! İyi ki!”
Timsah Ateşi, içinde bulunmaktan gurur duyduğum özel bir proje oldu. Ama ben bunu provaların başladığı gün itibariyle hissetmiştim zaten. İlk günden itibaren yönetmenimiz ile hep iletişim halinde olduk. Metin organik bir şeydir; prova sırasında illâ ki değişikliğe uğrar. Mehmet metne, metnin yazarına ve çevirmenine değer veren bir yönetmen. Yapılan değişikliklerle ilgili beni hep haberdar etti. Ondan çok şey öğrendim; harika bir öğretmen oldu bana. Prova sürecinin içinde olup, oyunun gelişimine şahit oldukça, prömiyer öncesi oyuna dair fikir ve duygularınız oluşmaya başlıyor zaten. İyi bir iş çıkacağı daha başından belliydi.
- Çevirmenliğe nasıl başladınız?
Seneler önce dedem çok hastalandı. Onunla ilgilenebilmek için beş ay boyunca resmen hayatı durdurdum. Evden hiç çıkmıyordum, yanından hiç ayrılmıyordum. Ama mesleğime dair de bir şeyler de yapmalıydım. Üretmem gerekiyordu. Evden çıkmadan tiyatroyla ilişkili ne yapabilirim diye düşünürken, çevirmenlik geldi aklıma. Şimdi dönüp bakınca çok doğru bir karar vermişim diyorum. Bir oyuncunun çevirmenlik yapması, metinlere yaklaşım konusunda da büyük artılar sağlıyor. Çünkü tiyatro çevirmeni olabilmek için sadece bir yabancı dili çok iyi bilmeniz yetmiyor. Türkçe’ye de hakim olmalısınız, tiyatroyu da iyi bilmelisiniz, araştırmaya açık olmalısınız, çok okumalısınız. On senedir oyun çevirmenliği yapıyorum ve bundan çok keyif alıyorum :)
Röportaj: Aytunç Taylan